Bir dönem teşkilat içinde bile büyük eleştiri konusu olan MİT üyeliğinde babadan oğula devir uygulamasının örneklerinden biri de Eymür’dür. Bir subay olan babası Mazhar Eymür, yüzbaşı rütbesiyle 1938’deki Dersim katliamına katıldıktan 2 yıl sonra MİT’e geçiş yapar.
Türkiye Komünist Partisi’nin Doğu Almanya’dan “Bizim Radyo” adıyla yaptığı yayınları engellemek için “bozucu istasyonlar” kurduğu bilinir.
BABA MESLEĞİ İSTİHBARATCILIK
Babasının izinden giderek 1965 yılında MİT’e giren Eymür’ün ilk görevi, takip memurluğu oldu. CIA’nin Türkiye’ye tam anlamıyla yerleştiği bu yıllarda CIA’in Ankara istasyon şefi Ruzi Nazar’dır. Nazar, 2. Dünya Savaşı döneminde Sovyet subaylığından Gestapo’ya katılan, savaş sonunda da CIA’in işe aldığı koyu bir antikomünisttir.
MİT’in de bütün imkanlarını komünistlerin, aydınların izlenmesine ayırdığı bu dönemde Eymür, hamisi Hiram Abas’la birlikte çalışır. Görevi, dönemin gençlik hareketini izlemek olan Eymür’ün sol sosyalist hareketlere karşı düşmanlığı da o yıllarda başlamıştır. MİT içinde, solculara karşı daha etkili önlemler alınmasını savunmaktadır. Etkili önlemlerden anlaşılan, CIA’in Latin Amerika ülkelerinde çoktan başladığı ilerici, devrimci, sosyalist her hareketin kanla bastırılmasıdır.
SOLCULARI İZLİYORDU
Eymür özellikle Dev-Genç içinde sivrilen öğrenci liderlerinin izlenmesinde görev alır. 1972 yılının şubat ayında Hiram Abas’ın da aralarında bulunduğu bir ekiple, İstanbul Fındıkzade’deki bir evi izlemeye alırlar. Evde Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi’nin (THKP-C) önemli isimlerinden Ziya Yılmaz vardır. Ev kalabalık bir tim ile basıldığında, girdikleri odada Ziya Yılmaz’dan beklemedikleri bir karşılık görürler. Açılan ilk ateşte bir MİT’çi vurulur. THKP-C iddianamesinde polis müfettişi Mehmet Ali olarak geçen kişi aslında MİT mensubu Eymür’ün hamisi Hiram Abas’dır. Abas ağır yaralı olarak kurtulmuş, genç öğrencisi ise yoğun ateş karşısında donup kalmıştır.
MAHİR ÇAYAN VE ARKADAŞLARININ PEŞİNDE
12 Mart askeri darbesi ülkede yükselen sol dalgayı durdurmak için yapılmıştır. Darbenin bir başka nedeni ise ordu içindeki sol bir cunta hazırlığıdır. Darbeciler, ülkenin en tanınmış aydınlarını, ordu içindeki rakiplerini İstanbul’un çeşitli yerlerdeki işkence merkezlerine doldurur. Bu yerlerden en ünlüsü ise İstanbul Göztepe’deki Ziverbey köşküdür.
Gazeteci İlhan Selçuk, ilerici görüşleri nedeniyle ordudan atılan Yarbay Talat Turhan, Yüzbaşı Orhan Savaşçı gibi isimler Ziverbey köşkünde işkenceli sorgulardan geçer. İşkencelerden geçenler daha sonra anılarında iki kişiyi özellikle belirtirler. O isimler, kendini Feyzi Bey olarak tanıtan Hiram Abas ve yanından hiç ayırmadığı Mehmet Eymür’dür. Mahir Çayan ve arkadaşlarını bulmak için ülke çapında yapılan büyük operasyonda ise özellikle Ordu’nun Ünye ve Fatsa ilçelerinde gözaltına alınan yüzlerce kişiye ağır işkenceler yapılır. Aralarında daha sonra Fatsa Belediye Başkanı olacak Fikri Sönmez gibi isimler vardır. İşkenceye uğrayanların anlatımları da aynı iki kişiyi işaret etmektedir.
MİT İÇİNDE ASKER-SİVİL KAVGASI
Asker-sivil çatışmasının MİT içindeki kökeni eskiye dayanır. Meslekten istihbaratçı siviller, ordudan atama ile gelen askerlerle büyük sorunlar yaşarlar. 12 Eylül darbesi ile de durum askerler lehine değişmiştir. Ülkede belediye başkanlıklarına bile emekli askerlerin atandığı bir dönemdir bu. MİT içindeki Hiram Abas-Mehmet Eymür ikilisinin başını çektiği siviller kızağa çekilir. Mehmet Eymür tam da MİT’teki görevine uygun olarak dış istihbarata gönderilir.
BABALAR OPERASYONUNU YAPTI
Eymür 1983 yılında Türkiye’ye döner ve 1 yıl sonra ünlü ‘babalar operasyonunu’ yapar. Aslında 1980 ve ’82 yıllarında yeraltı dünyasına karşı iki operasyon yapılmış, fakat nedense sonuç alınamamış, yakalananlar kısa bir süre hapis yattıktan sonra serbest kalmışlardır. Eymür, yeraltı dünyasının emniyet ve MİT’te iyi bağlantıları olduğunu, bu yüzden sağlam deliller elde edilmediğini düşünür.
Babalar operasyonunu birlikte yaptığı Kaçakçılık Daire Başkanı Atilla Aytek, Eymür’ün Emniyet içindeki müttefiki haline gelir. Dündar Kılıç, Abuzer Uğurlu, Behçet Cantürk gibi isimler gözaltına alınır ancak operasyon hem MİT, hem Emniyet içindeki bazı isimler tarafından iyi karşılanmaz. Bu, daha sonra yıllarca sürecek çekişmenin ilk ayağını oluşturur. Karşısında MİT İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş, İstanbul Emniyet Müdürü Ünal Erkan ve yardımcısı Mehmet Ağar vardır.
İKİ MEHMET’İN KAVGASI BAŞLIYOR
Daha sonra Eymür’ün kızdığı tabirle “iki Mehmet’in savaşından” ortaya dökülenler, Türkiye’de güvenlik birimlerinin yeraltı dünyası ile olan ilişkileri, yasadışı operasyonlar ve iktidar mücadelesi konusunda oldukça fazla kaynak sağlar. Soner Yalçın’ın aktarımına göre, aslında ikili başlangıçta sıkı bir dostluk kurmuşlardır. Adaşlar birlikte çapkınlık yapar; Ağar Ankara’ya gittiğinde Eymür’ün bekar evinde, Eymür İstanbul’a gittiğinde Ağar’da kalır.
Ancak Ünal Erkan ekibi Ankara’dan gelip İstanbul’da operasyon yapılmasını kabul etmez. Hiram Abas devreye girip grupları uzlaştırmaya çalışsa da başarılı olamaz. Çatışmanın boyutunu Eymür anlatır: “MİT’e ve Emniyet Kaçakçılık Dairesi’ne bilgi verenler gözaltına alınıp hakkımızda sorgularına başvuruluyor, deşifre ediyorlardı. Bize yakınlığı ile tanınan basın mensuplarını sindirip işlerinden attırıyorlardı. Atilla Aytek ve ben İstanbul’a gidişlerimizde bizi takibe aldırıyor telefonlarımızı dinletiyorlardı.”
HİRAM ABAS YENİDEN GÖREVE BAŞLADI
Bu olaylar olurken yeniden Hiram Abas’ın sırası gelmiştir. 1986 yılında Turgut Özal, MİT içindeki asker egemenliğini kırmak ve kendisine yakın bir ekip kurmak için Hiram Abas’ı göreve çağırır. Hiram Abas’ın göreve başlaması demek, Eymür’ün sağ kolu olması anlamına gelir.
Önerilen görev MİT Müsteşar Yardımcılığı’dır. Hiram Abas-Eymür ikilisi tekrar görevdedir. Özal başbakandır ama askerler bütün güçleri ile iktidara ortaktırlar. Üstelik Cumhurbaşkanı Evren sonrasına hazırlık yaparlar. Özal, Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ ve onun halefi olarak belirlediği Orgeneral Necdet Öztorun’un etkisini kırmak istemektedir. Darbeyle başa geçen Kenan Evren cumhurbaşkanıdır. Üruğ, genelkurmay başkanlığı sonrası cumhurbaşkanı olmak, Öztorun’u da yerine genelkurmay başkanı yapmak ister. Özal daha sonra ortaya çıkan bir bilgiye göre şunu demiştir: “Bunlar 2000 yılına kadar her şeyi paylaşmışlar.”
BİRİNCİ MİT RAPORU YAYINLANDI
İkilinin göreve gelmesi ile birlikte, Emniyet’ten, MİT’e ve orduya sıçrayan büyük bir savaş başlamıştır. Kısa bir süre sonra MİT müsteşarı yapılacağına inanan Hiram Abas ve Eymür, karşı grup hakkında bir rapor hazırlar. Rapor önce Hürriyet gazetesinden İrfan Taştemur’a bizzat MİT yerleşkesinde verilmiştir. Ancak Hürriyet raporu yayınlamamış, rapor bunun üzerine Taştemur tarafından Doğu Perinçek’in çıkardığı 2000’e Doğru dergisine verilmiştir. 1988 yılında yayınlanan raporda Emniyet’ten MİT’e, iş insanlarından siyasetçilere kadar bir dizi kişi hakkında uyuşturucudan rüşvete kadar bir dizi iddia vardır.
Raporun asıl hedefi ise cumhurbaşkanlığına hazırlanan Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ’dur. Raporun dergide yayınlanmasından sonra Sabah gazetesi raporun içinden son derece magazinel bir konuyu manşetine taşır: “Necdet Üruğ’un kadınlara düşkün olduğu ve 1981 yılında Fahrettin Aslan’ın, İstanbul Sheraton otelinde özel bir odada kalan Necdet Üruğ’a Emel Sayın’ı gönderdiği, bu tarihte Emel Sayın’ın Fahrettin Aslan’ın oğlu ile evli olduğu söylentiler arasındadır.”
ÜRUĞ TASFİYE EDİLİYOR
Söylentiler resmi bir rapora girmiştir. Bir başka söylenti kendisini ikinci defa cumhurbaşkanı olarak görmek isteyen Kenan Evren’in kulağına, Üruğ’un gözünün koltuğunda olduğu söylenerek fısıldanır. Bu arada, Demirel, Ecevit, Türkeş gibi eski liderlerin politika yasağının kaldırılması için bir referandum düzenlenmiş, Özal’ın muhalefetine rağmen halk yasağın kalkması yönünde oy kullanmıştır. Rapor o kadar geniş bir kesimin tepkisini çeker ki, bu politik ortamda Özal ikiliyi yalnız bırakır. Tasfiye etmek isteyenler hazırladıkları rapor yüzünden tasfiye edilmenin eşiğine gelmişlerdir. MİT raporun izinsiz hazırlandığını açıklayarak raporu “yasadışı” hale getirir. 10 Haziran 1988’de Eymür, Abas’la birlikte MİT’ten istifa etmek zorunda kalır. Ayrıldıktan sonra da yine MİT’ten istifa eden Korkut Eken’le birlikte Antalya’da bir buz fabrikası işine girer.
HİRAM ABAS ÖLDÜRÜLDÜ
Bu arada 1990’da Eymür’ü derinden etkileyen bir olay meydana gelir. Tepkilerin asıl odağındaki isim Hiram Abas aracının içinde vurularak öldürülür. Olayı Dev-Sol üstlenir. Ancak bu örgütün Hiram Abas gibi bir isme ulaşması, her gün geçtiği yolu değiştiren Abas’ı vurması, kuşkulu bulunur. Devlet içindeki çatışmanın kanlı bir yansıması olarak görülür.
Her yeni hükümet, güvenlik bürokrasisinde kendini kabul ettirmek için teşkilatın dışına düşenlerle de ilişkiye geçer. 1994 yılında Tansu Çiller hükümet kurduğunda Eymür’ü göreve çağırarak MİT’in Özel İstihbarat Daire Başkanlığı’na atar.
Türkiye’nin bir başka karanlık tarihi 90’lı yıllar başlamıştır. Çiller’in “PKK’ya yardım eden iş insanları” listesini duyurmasının ardından, İstanbul’dan kaçırılan bazı insanların cesetleri özellikle ‘şeytan üçgeni’ denilen Adapazarı, Sakarya, Kocaeli’nde bulunmaya başlamıştır. Babalar operasyonunda gözaltına alınan Behçet Cantürk ve Savaş Buldan da kaçırılarak öldürülür, cesetleri burada bulunur. JİTEM’de görev yapan Albay Veli Küçük Kocaeli il jandarma komutanıdır. Türkiye’de bir tür “ölüm mangaları” faaliyete geçmiştir.
SUSURLUK KAZASIYLA KİRLİ İLİŞKİLER ORTAYA ÇIKTI
Bu arada Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfü Topal da İstanbul’da öldürülmüştür. Gazetecilerin kulağına Topal’ın öldüğü yerde bulunan silahta Çatlı’nın parmak izinin çıktığı fısıldanır. Taraflar arasında karşılıklı saf değiştirmeler de olur. Eymür’le birlikte hareket eden Korkut Eken artık Ağar ekibinin muteber adamıdır. Fakat bilmedikleri şey, yeraltı dünyasındaki haber kaynaklarından Tarık Ümit’in Eymür’e çalıştığıdır. Bu fark edildiğinde Tarık Ümit bir anda ortadan kaybolur. Ümit, son olarak bu ekipten özel timciler Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu ile görülmüştür. Üstelik kaybolduktan sonra hesabındaki 4 milyon mark da yok olmuştur.
İKİNCİ MİT RAPORU: AĞAR YASA DIŞI EKİP KURDU
Tarık Ümit’in kaçırılması ikinci bir raporu gündeme getirir. Eymür ve ekibinin hazırladığı ikinci raporda şu ifadeler yer alır: “Grup doğrudan Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’a bağlı olup Emniyet Genel Müdür Müşaviri Korkut Eken tarafından sevk ve idare edilmektedir. Grup üyelerine Emniyet Genel Müdürlüğü’nce yeşil pasaport ve hüviyet verilmiştir… Tehdit, gasp, haraç ve uyuşturucu kaçakçılığı cinayet gibi suçların içinde olan grup genellikle eski ülkücülerden teşekkül etmiştir.”
Eymür’ün raporda anlattıkları kısa zaman sonra bir bir ortaya dökülür. 1996 yılında Susurluk’ta meydana gelen bir kaza mafya, devlet, siyaset üçgenini oluşturan ilişkileri gözler önüne serer. Kamyona çarpan Mercedes’in içinden Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ, kendi özel ordusu olan aşiret lideri ve milletvekili Sedat Bucak, aranan toplu katliam sanığı Abdullah Çatlı ve onun sevgilisi çıkar.
Susurluk kazasından sonra üçüncü bir grup kavgaya girer. Emniyet İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı, iki grubu da suçlayan açıklamalar yapmaya başlar. Eymür, bütün bu tartışmalar sonucu tekrar ‘MİT’ten sürgün’ denebilecek bir göreve atanır. Amerika’da, CIA’in merkezi Langley’de MİT temsilcisi olarak görev yapmaya gider. 1998 yılında ise şeker fabrikalarına memur olarak atansa da ABD’den dönmez, açıklamalarına oradan devam eder.
Bu arada Eymür değil MİT, bir başka istihbarat kuruluşunun tarihinde bile görülmeyen bir şey daha yapar. Atin.org adlı bir internet sitesi kurarak buradan çeşitli belgeler, bilgiler paylaşmaya, yazılar yayınlamaya başlar. Kabul etmek gerekir ki, gazeteciler için büyük bir kaynak haline gelmiştir. 2002 yılından sonra da bir süre Bulgaristan ve Türkiye’de kumarhaneleri olan Sudi Özkan’ın danışmanlığını yapar.
DÖNEMİN HEM TANIĞI HEM SANIĞIYDI
Ergenekon soruşturmalarında bir daha sahneye çıkar. Eymür’ün MİT’e açtığı davada, teşkilatın yaptığı savunmayı Barış Terkoğlu, Cumhuriyet gazetesinde şöyle aktarır: “Müsteşarlık tarihinde, teşkilat metot ve prensiplerine bu derece uyumsuz bir başka personel bulunmadı. Kurumu ve devleti zor durumda bırakacak tutum ve davranışlarını sürekli olarak tekrarladı.”
Eymür’ün dezenformasyon ve rakiplerini yıpratmak için kendisine en muhalif yayınları ve gazetecileri bile kullanmayı başardığı söylenebilir. Görevden ayrıldıktan sonra da bu faaliyetlerine devam ettiği açıktır. Ergenekon soruşturmaları başladıktan sonra bu suçlamaların ana kaynaklarından Tuncay Güney’in MİT’e çalıştığına ilişkin bir haber, 1998 yılında Sabah gazetesinde yayınlanır. Yine Terkoğlu bu haberin kaynağının da Eymür olduğuna işaret eder. MİT bu durumu kabul etse de, açıklamasında Eymür dönemini işaret eder. Yine Ergenekon soruşturmalarını açan, şu anda kaçak durumda olan dönemin savcısı Zekeriya Öz ile bazı görüşmelerinin olduğu da bilinir.
Eymür için, “Türkiye yakın tarihinin en karanlık döneminin hem tanığı, hem sanığıydı” diyebiliriz. Ama gerçek anlamda hiç yargılanmamıştır.
Not: Eymür hakkında en ayrıntılı biyografiyi Orhan Gökdemir ve bugün hayatta olmayan Talat Turhan’ın yazdığı Mehmet Eymür, Ziverbey’den Susurluk’a Bir Mitçi’nin Portresi’nde bulabilirsiniz.